Anı notlarım arasında karşılaştım. A 4 kâğıdının sekizde bir büyüklüğünde bir kâğıda tarih atarak şu notu düşmüşüm.
Bu notu hangi ortamda nasıl düştüğümü da hatırlamıyorum.
Sayın Öğreticimin bu sözleri hangi yazım üzerine söylediğini de hatırlamıyorum. Ama söylemiş, söylemese böyle bir not düşmezdim. İşte Sayın Öğreticimin bana söylediği söz. Olduğu gibi yazıyorum.
“Senin yazdığını kimse yazamayacaktır…” (Dr. Emin Kılıç Kale. 22.8.1967)
Sayın Öğreticim, bu sözleri beni motive etmek için mi söylemiştir; yoksa, bir gerçeği mi dile getirmiştir…
Bu sözleri söyleyen bir adam gelecek gördüğü bir yazara destek mi olmalı, köstek olmalı…
Olayların akışına göre köstek olacağına destek olmalı değil mi? Onun yazı yazması için önünü açmalı değil mi?
Ne var ki Sayın Öğreticim; benim yazı yazmamı engellemek ne gerekse yaptı. Yazı yazdığım için beni dergahından kovdu. Aforoz etti. Benimle konuşanı da aforoz edeceğini dile getirdi. Ne alçaklığım kaldı, ne eşekliğim kaldı.
Bütün bunları “ÖLÜMSÜZ YAZMAN” adlı yapıtımda dile getirdim.
Bir insan yazı yazdığı için, halkı aydınlatmaya çalıştığı için aşağılanır mı? Bu nasıl bir anlayış?
Hem de “Senin yazdığını kimse yazamayacaktır…” denildi halde…
“TASAVVUF’UN ÖZÜ” adlı dosyayı hazırlarken Sayın Öğreticimin yukarıdaki sözlerini hatırladım hep. Gerçekten
“TASAVVUF’UN ÖZÜ”nde yazdıklarımı yazmaya kimse cesaret edemez…
TASAVVUF’UN ÖZÜ adlı dosyayı www.bilgebalta.com adresindeki sitemin ARŞİV bölümünde okuyabilirsiniz…
Hayri Balta
alaturkaonline.com