Yıllar önce Edirne’de orta okula giderken sabahçıydım. Erken saatlerde buz gibi odada uyanır, çok küçük bir kahvantıdan ve uzun bir yürüyüşten sonra okula varırdık. Öğle saatlerinde ders günü bittiğinde hem çok yorgun ve hem de çok açıkmış olurduk. Okulun girişinde seyyar satıcılar çeşitli yiyecek maddeleri satarlardı. Bunlar arasında camekanlı tezgahı içinde diktörtgen şeklinde kesilmiş şam tatlılarını satan en sevdiğimdi. Hemen bir iki tane satın alır, açlıktan titreyen ellerimle ağzıma atardım. O şam tatlısının şurubu ağzıma yayıldığında aldığım haz inanılmazdı! Ne var ki tatlıyı yedikten sonra iştahımız azalır ve annemizin özenle hazırladığı öğle yemeğini layıkiyle yemezdik. Hatta anneler okul müdürüne şikayette bulunmuşlar ve seyyar satıcılar bir süre için okuldan uzaklaştırılmıştı.
Bazen de ev yolunda karnımız açlıktan zil çalarken bir kuruyemişçinin önünden geçer ve kavrulmakta olan fıstık ve leblebilerin kokusunu alınca isthamız daha da artardı.Aradan kırk seneden fazla bir zaman geçmiş…